Dünyanin
yeni düzeni içinde serbest dolasan sermayenin ve uluslararasi markalarin
gelip konaklayabilecegi mekan bu degil: Eski kitanin baskentleri
(ör. Berlin) 19. Yüzyilda elden geçtigi sekliyle ruhunu yeni düzene
satmaya kolay adapte olabilirken Istanbul direniyor. Her ne kadar
otomobilin getirdigi mobilite ile herseyin degisecegini saniyorsak
da, çeyizin düzülecegi, 'damat takimi'nin bir paket olarak hazirlanacagi,
haci malzemesinin seçilecegi, oklavayla tavlanin yanyana duracagi
okul çantasi ile kalemlerin, sutyen ile külotlarin bir yigin içinden
bulunup çikarilacagi, kurukahvenin ise 'yerinden' alinacagi mekanlara
gorünürde bes - on milyon Istanbullu'nun ihtiyaci var. Bunun ise
tamamen ekonomik bir zorunluluktan kaynaklanmayip, kültürel bir
mekan algisina ve aidiyet duygusuna karsilik geldigini teslim etmek
gerekir, "shopping mall"lara ise piyasa yapmaya gidilir, haftasonu.
Simdilerde düsüse geçen "bavul ticareti" ile de tescil edilen otonomi
ise, devletin müdahale etmedigi girisimciligi ortaya çikariyor:
Istanbul'un her yeri dükkan, hersey satilik. 'Vahsi Kapitalizm'in
'entrepreneur' ruhu ile açiklanamayacak bu durum, birçoklari için
metropole eklemlenip ekmegini çikarmanin bir yolu olabiliyor. Öte
yandan sivil girisimin kamu yararina örgütlenmesi gerektigine özellikle
inanmak istedigimiz zamanlarda, vergi vermemenin aslinda ezelden
beri mümkün oldugunu bir kere daha anliyoruz. Ve bir kere daha ekonominin
kayit disi oldugu durumda mekanin da kayit disi oldugu ve kendiliginden
organik olarak çesitlendigi, ve egilip büküldügü gerçegi yatiyor.
Eger PTT'nin de bu 'network'e entegre oldugunu düsünürsek, zaten
olmayan bina, dükkan ve kat numaralarinin gerekmedigini, 500 yildir
oldugu gibi her alanin kisilerin ismi ile anildigi bir organizasyonun
devam ettigini görebiliyoruz. 'Resmi Temsilciler'i (belediye zabitasi)
ve onlardan film icabi kaçan isportacilari da içine katarak isleyen
bu sistem dünyanin yeni düzenine teget geçerken bütün giriftligi
ile mekani da arkasina alip bize özgü iliskileri devam ettiriyor,
resmiyetten uzakta, kendi kurallari ve merhameti içinde. Bir Istanbul
nostaljisine kapilmadan bakilmasi gereken bu mikrokozm, Türkiye
insaninin devletin/modernitenin tepeden inen kurallarini ve araçlarini
büyük yaraticilikla kendine uyarladigini da gözler önüne seriyor.
Bu yaklasim IMKB'ye karsi Tahtakale, Dolar'a karsi altin ile rekabet
ederken, yazar kasalarin yazmadan açilip kapanan para çekmecelerine
dönüsebilecegini, telefonun ise herhangi bir yerden geçen kabloyla
baglanabilecegini öngörüyor. Tarihsel bir ikiligin (dualite) içinde
karsi taraftan (Pera/Persembe P.) bakildiginda, iki siluet (Ayasofya
- Süleymaniye) arasi asili duran bu mahya yüzyillardir oldugu gibi
degisime karsi ayak sürüyüp medyatik olmayacagini, ancak kestanecisi
ile kokoreççisini kurban ettigini haykiriyor adeta.
The
Pope, Haziran 2000
|
|